Uzun yıllar sonra... Ankara. Yorucu bir günün ardından eve dönmek gibi. Sokakların hepsi birbirine benziyor, insanların yüzleri görünmüyor ama paltoları ve yürüme tempoları birbirine benziyor. Bense uzun yıllar sonra dönmüş olmanın heyecan verici dinginliğiyle öyle yavaş yürüyorum ki! Ama bu şehirde kimsenin o kadar acelesi yok. Ne biri omzuma çarpıyor ne de yanımdan geçerken söyleniyor. Bu şehirde her şey vaktinde işliyor. Ne erken ne de geç. Ne aceleci ne de rahat... Her şey rayında giderken ben ne yapacağımı bilmeden yürüyorum sokakta. Tuhaf bir şehir burası. Hem evim gibi güvendeyim. Hem de devletin varlığı sinmiş sanki sokakların kuytularına, öyle bir tekinsizlik var.
Bir misafirhanenin kapısından giriyorum. Baharın gelmesine daha var. Sokaklarını özlemiş olsam da soğuğu pek misafirperver davranmıyor şehrin. Lobi yok, içeri yürüyorum, oturma odasına benzer küçük bir odada bir masa ve masanın başında bir adam. Üç-dört günlüğüne bir oda istiyorum.
"Ev bakacağım, biraz daha uzayabilir, sorun olmaz değil mi?"
"Yok, önümüzdeki haftalar rahatız. Sonra sendikanın kongreleri başlar, o zaman dolar buralar."
"Tamam, sağ olun. O kadar kalmam, umuyorum."
"Ankara'da yeni misiniz?"
"Değilim aslında ama... Uzun zaman sonra eve döndüm diyelim."
"Seveninden misiniz yoksa söveninden mi peki?"
"Seveninden. Kendisinden umutluyum, bu kez kalıcı olacağım."
"Ankara bir baba gibidir. Ondan anaç bir tavırla size kollarını açmasını beklemeyin. Sevgisini nasıl göstereceğini pek bilmez. Ama her zaman siz sırtınızı yaslayabilesiniz diye oradadır."
Cevap vermedim. Sadece gülümsedim, anahtarı alıp yukarı çıktım. Manzarası çok güzel odanın. Atakule görünüyor, sonra yeşillik. Bir de Ankara'nın gri bulutları.
Bavulumu açıp yerleşiyorum. Sonra bilgisayarı açıp kiralık evlere bakmaya başlıyorum, sahibinden bulsam ne iyi olacak. "Bardacık Sok., ikiartıbir, iki balkon..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder