Melis'in bestesini dinleyerek başladım. Yıllar sonra ilk kez âşık oldu bizimki, pek sevimli. Şimdi de onun şarkıları arasında geziniyorum. Birlikte çaldığımız bir kayda denk geldim, dört yıl öncesiymiş. Enstrümana ilk başladığım sene, ilk çaldığım şarkı. Müzikal olarak kötü elbette. Ama beni gülümsetti dinleyince. Melis'i gülümsetir bir de. Siz pek sevmezsiniz.
Şimdi devam ediyorum Melis'in sesini dinlemeye. Çok tuhaf bir his. On yıl öncesine götürüyor. Ama on yıl boyu götürüyor sanki. O vakitlere dönerken hem bir özlem, hem bir endişe. Özlem o güne, endişem bugüne. İnsan henüz ömrünün onlu yaşlarındayken sanki bütün dünyanın yükü onun sırtındaymış gibi geliyor. Öyle sanıyorsun ama henüz âşık olmamışsın, öyle sanıyorsun ama henüz sarhoş olmamışsın, öyle sanıyorsun ama henüz gerçekten kırılmamış kalbin ve fark etmemişsin kalp kırıklığı nasıl bir boşluk açar insanın bedeninde. Bir de henüz tanımamışsın kendini. Kendin hakkında büyük cümleler kurarken sen, aslın boşlukta salınıp dünyayı izliyormuş gülümseyerek. Şimdi ise sen ve aslın sırt sırta vermiş sandığın ve yaptığın arasında, sandıkların ve yaptıkların arasında, sandıkların içinden fışkıran yaptıklarınla yüzleşmeye çabalıyorsunuz. İnsanlık tarihi kadar eski o duygularla, insanlık tarihi kadar eski o sorularla baş başa kalmışsın. Mutluluğun alıştığın, seni gülümseten, seni rahat ettiren o sandalda mı yoksa sandaldan atlayıp denize, dalgaların arasında debelendikten sonra vardığın kıyıda mı olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Fakat bir atlasan denize.. ve fark etsen ki sandaldaymış mutluluk.. çok korkuyorsun. Onu yeniden bulamayacağını biliyorsun. Bir an görsen.. hatta ona doğru ilerlesen bile sen her kulaç attığında kollarından uzanan dalgaların onu senden uzaklaştıracağını biliyorsun. Bu yüzden de bırakamıyorsun kendini denize. Bir gün bir fırtına çıkar belki, sandal artık dayanamaz olur, öyle yıpranır ki alabora olur diyorsun. Bundan hem korkuyor hem de nasıl olsa suçlayamam kendimi diye, sanki umut ediyorsun.
Şimdi Melis'in sesiyle on yılın arasında savrulurken aklımdakiler döküldü. Onlu yaşlarımı küçümserken sandaldı, denizdi, yirmili yaşlarımdan da büyük laflar ettim yine. Melis'in aklı karışacak, biliyorum. Sabrediyoruz be canım. Az kaldı. Bir rakı masası kuracağız Ankara'nın puslu sokaklarına inat yanan sarı lambamızın altında. O zaman on yılı on kez konuşacağız.