5 Kasım 2020 Perşembe

Oluş

Bir şeyler olmakta sıcacık

Dışarıda sarı güneşin altında

Dalgalanan ağaçların varlığı

Bilinçsiz boşluklarımı yavaş yavaş

Doldurmakta



Sadece kaptırıp bütün oluş'umu

Bir melodiye

Yol ortalarında koşup dizlerimi

kanatmayı arzuluyorum

Ufak bir macera,kaçış tüm oluş'lardan


Kendime yama yapıyorum tüm şefkatleri

Kaybolduğum haritalardaki 'şimdi buradasınız' noktasını

büyük bir heyecanla işaretliyorum 

Olamadığım her yere bir heykelim yapılsa

İçimde kalmışlıklara

ve tüm oluş'larıma adadığım








16 Nisan 2020 Perşembe

Ankara KısaÖyküleri-I

Uzun yıllar sonra... Ankara. Yorucu bir günün ardından eve dönmek gibi. Sokakların hepsi birbirine benziyor, insanların yüzleri görünmüyor ama paltoları ve yürüme tempoları birbirine benziyor. Bense uzun yıllar sonra dönmüş olmanın heyecan verici dinginliğiyle öyle yavaş yürüyorum ki! Ama bu şehirde kimsenin o kadar acelesi yok. Ne biri omzuma çarpıyor ne de yanımdan geçerken söyleniyor. Bu şehirde her şey vaktinde işliyor. Ne erken ne de geç. Ne aceleci ne de rahat... Her şey rayında giderken ben ne yapacağımı bilmeden yürüyorum sokakta. Tuhaf bir şehir burası. Hem evim gibi güvendeyim. Hem de devletin varlığı sinmiş sanki sokakların kuytularına, öyle bir tekinsizlik var.
Bir misafirhanenin kapısından giriyorum. Baharın gelmesine daha var. Sokaklarını özlemiş olsam da soğuğu pek misafirperver davranmıyor şehrin. Lobi yok, içeri yürüyorum, oturma odasına benzer küçük bir odada bir masa ve masanın başında bir adam. Üç-dört günlüğüne bir oda istiyorum. 
"Ev bakacağım, biraz daha uzayabilir, sorun olmaz değil mi?"
"Yok, önümüzdeki haftalar rahatız. Sonra sendikanın kongreleri başlar, o zaman dolar buralar."
"Tamam, sağ olun. O kadar kalmam, umuyorum."
"Ankara'da yeni misiniz?"
"Değilim aslında ama... Uzun zaman sonra eve döndüm diyelim."
"Seveninden misiniz yoksa söveninden mi peki?"
"Seveninden. Kendisinden umutluyum, bu kez kalıcı olacağım."
"Ankara bir baba gibidir. Ondan anaç bir tavırla size kollarını açmasını beklemeyin. Sevgisini nasıl göstereceğini pek bilmez. Ama her zaman siz sırtınızı yaslayabilesiniz diye oradadır." 
Cevap vermedim. Sadece gülümsedim, anahtarı alıp yukarı çıktım. Manzarası çok güzel odanın. Atakule görünüyor, sonra yeşillik. Bir de Ankara'nın gri bulutları.
Bavulumu açıp yerleşiyorum. Sonra bilgisayarı açıp kiralık evlere bakmaya başlıyorum, sahibinden bulsam ne iyi olacak. "Bardacık Sok., ikiartıbir, iki balkon..."

11 Mart 2020 Çarşamba

Sandal mı? Deniz mi?

Melis'in bestesini dinleyerek başladım. Yıllar sonra ilk kez âşık oldu bizimki, pek sevimli. Şimdi de onun şarkıları arasında geziniyorum. Birlikte çaldığımız bir kayda denk geldim, dört yıl öncesiymiş. Enstrümana ilk başladığım sene, ilk çaldığım şarkı. Müzikal olarak kötü elbette. Ama beni gülümsetti dinleyince. Melis'i gülümsetir bir de. Siz pek sevmezsiniz.
Şimdi devam ediyorum Melis'in sesini dinlemeye. Çok tuhaf bir his. On yıl öncesine götürüyor. Ama on yıl boyu götürüyor sanki. O vakitlere dönerken hem bir özlem, hem bir endişe. Özlem o güne, endişem bugüne. İnsan henüz ömrünün onlu yaşlarındayken sanki bütün dünyanın yükü onun sırtındaymış gibi geliyor. Öyle sanıyorsun ama henüz âşık olmamışsın, öyle sanıyorsun ama henüz sarhoş olmamışsın, öyle sanıyorsun ama henüz gerçekten kırılmamış kalbin ve fark etmemişsin kalp kırıklığı nasıl bir boşluk açar insanın bedeninde. Bir de henüz tanımamışsın kendini. Kendin hakkında büyük cümleler kurarken sen, aslın boşlukta salınıp dünyayı izliyormuş gülümseyerek. Şimdi ise sen ve aslın sırt sırta vermiş sandığın ve yaptığın arasında, sandıkların ve yaptıkların arasında, sandıkların içinden fışkıran yaptıklarınla yüzleşmeye çabalıyorsunuz. İnsanlık tarihi kadar eski o duygularla, insanlık tarihi kadar eski o sorularla baş başa kalmışsın. Mutluluğun alıştığın, seni gülümseten, seni rahat ettiren o sandalda mı yoksa sandaldan atlayıp denize, dalgaların arasında debelendikten sonra vardığın kıyıda mı olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Fakat bir atlasan denize.. ve fark etsen ki sandaldaymış mutluluk.. çok korkuyorsun. Onu yeniden bulamayacağını biliyorsun. Bir an görsen.. hatta ona doğru ilerlesen bile sen her kulaç attığında kollarından uzanan dalgaların onu senden uzaklaştıracağını biliyorsun. Bu yüzden de bırakamıyorsun kendini denize. Bir gün bir fırtına çıkar belki, sandal artık dayanamaz olur, öyle yıpranır ki alabora olur diyorsun. Bundan hem korkuyor hem de nasıl olsa suçlayamam kendimi diye, sanki umut ediyorsun.
Şimdi Melis'in sesiyle on yılın arasında savrulurken aklımdakiler döküldü. Onlu yaşlarımı küçümserken sandaldı, denizdi, yirmili yaşlarımdan da büyük laflar ettim yine. Melis'in aklı karışacak, biliyorum. Sabrediyoruz be canım. Az kaldı. Bir rakı masası kuracağız Ankara'nın puslu sokaklarına inat yanan sarı lambamızın altında. O zaman on yılı on kez konuşacağız.

4 Şubat 2020 Salı

Bestelerler



Yeşilçam sahnesinden fırlamış gibi kondun kalbime

Tanıştım, kaynaştım oturttum kalbimin köşelerine
Bilemem bu uzaklar nasıl çekilir
Böyle giderse
Özlemekten özlemekten özlem kalpten

Biri var, kendini hatırlatır kalbim aptal
Hisseder, dokunuşu kokusu işler hücrelere
Hoop, normale dönecektim
Geldi birden uçak biletiyle

Ağlasak üzülsek bile, severiz no te preocupe
Bir zaman sonra rayına girer
No woman no cry dramatize etme
Sevgi kazansın bu şarkı da aşkıma benden hediye