22 Ocak 2015 Perşembe

Gökkuşağında Fıratın Gri Türküsü

his
hissetmek
hissettirmek
hissettirilmek

yok
yoksun
noksan
yitmek
yitirmek
zaten hiç olmamış olanın yitişi
yokluk

gri
renk(SİZ)
rengârenk
gökkuşağı
gökkuşağındaki gri

ân
ân-lam
ân-lamak
anlam(SIZ)
anlamak
anlatmak
anlaşılmak
anlaşmak
anlayış
(niye gösterilir?)

bak
gör
bak anlaşamadığımız birçok nokta var
gör ne kadar anlamsız hissediyorum
gökkuşağında bir gri var gördün mü?
bak
bakmazsan görmezsin
sen ne zaman bana baktın ki beni göresin
gör bak
hissettin mi
renksiz
di mi?

şu fıratın suyu akar serindir
bu ritmi hissedebiliyor musun
yârimi götürdü kanlı zalimdir
fıratın ritmi
daha gün görmemiş taze gelindir
bak gör hissedeceksin anlamını
söyletmeyin beni yaram derindir
derinde bir yerde
ahbaplarım gelmiş ağıtlar yakar
içinde hissedersen
söyletmeyin beni yaram derindir
anlarsın
yaram derinidr nasıl gülem
gökkuşağında gri nasıl olur
derdo ölem
nasıl olunur

hayatımın fıratın türküsünden öte ritm, griden öte renk kaldırmadığı saatlerine tanıklık ettiniz..
hoşçakalın.






20 Ocak 2015 Salı

yaprak hışırtılarıyla yürüyorsun

Merhaba,
Günlük formu defter düzenimi buraya uyarladım. Çünkü korkarım ki içerik de öyle olacak..
Size söylemek, sizinle paylaşmak istediğim birkaç "günlük içerikli" düşüncem var. 
Ya mavi bir kuş olup uçup gideceğim ya da sizlerle ve şu düzenle yaşamayı öğreneceğim. İlkini tercih etmekle beraber nasıl etmeli de bir mavi kuş olmalı, hadi diyelim oldum, nasıl etmeli de uçmalı..bilmiyorum. Bu sebeple sizlerle ve bu düzenle yaşamayı öğreneceğim gibi duruyor. Tabii bu, size yahut bu düzene benzeyeceğim anlamına gelmiyor. Sadece sizlerin arasında bu düzenin düzlüğünde ben olmayı başarmam gerekiyor..ve bilmem farkında mısınız, ben ben olmakta inat ettikçe siz ve bu düzeninizin benden eksilttiklerinin.. Benliğimde beraber olmak istediğimle arama beş yüz kilometre ve ikişerden dört ebeveyn koydunuz. Sonra n'oldu? Bu mesafe aldı yürüdü. Korkuyorum be, korkuyorum. Hani yeni bir hayata başlayan bendim, hani ben yeni hayatıma alışıp eskisini unutmakla suçlanacak, izlerini hissettikçe hatırlayacaktım? Şimdi yeni bir hayat ve değişmeyen benle ortada kaldım. Hâl böyle iken dahi bir araya geldikçe hayatlarımızdan sıyrılıp nefes alışımız bana iyi geliyor. Fakat hayatlarımız ortak iken de bunu yapabilmek kabiliyetimize hayrandım. Şimdi hayatlarımızı ortak paydaya çekmeye çalıştıkça hayranlığıma gerekçe bulamıyorum. Yine anlatamadım.. Bakma, hâlâ o kadar kuvvetle hissediyorum ki korkuyorum. Bu kuvvet ve korku da korkulacak bir şey olmadığını gösteriyor/olmamasını sağlıyor.
"Mardin dağlarında bir kuş olaydım.."

Fakat bir kadın var ulan..böyle hışımla başlamak istiyorum onu anlatmaya.. gün ışığında ışıldayan yeşil gözlerini sevdiğim, doğum günü de yaklaştı bak. Ben yalnızlaştıkça, amaçlarımı sorgulamaya yeltendikçe n'apıyor n'ediyor iyileştiriyor. İşin komik ve gizemli tarafı bunların çok azını farkında olarak yapıyor. Zamanlamaya o karar vermiyor ama tam zamanını buluyor. Hayatıma en büyük anlamı katacak olanı hem aklıma hem kalbime hem de pratiğime..hayatıma o dahil ediveriyor. Çiçeklerle kuşanası.. Yalnızca hayatıma anlam katmakla kalmıyor, hayatımın anlamının ne kadar hayatımın anlamı olduğunu hayallerimi yakın zaman kipleriyle cümlelerine dökerek anlatıyor. Nazende.. Çok seviyorum hayatımdaki yerini..yerini muhafaza edişini. Ay, dur. Kaptırdım.. Ne dedim? Doğum günü yaklaşıyor. Böyle hepinize anlatacağıma, salt ona yazacağım kalanını. Zaten mevzubahis o olunca içim her vakit aynı kabarıklıkta.. Ama son bir şey: Sana bir Cem Karaca albümü çıkartacağım kadın!

"Geceleri heceledim / Gündüzleri bocaladım"
Hayatımdaki saat döngüsünün özeti iki dize. Hepiniz uyuduktan sonra konuşabiliyorum ben. Bir Ezginin Günlüğü şarkısı kadar kusursuz güzel oluyorum bu saatler konuşmalarımda..
Yarın yürüyerek gideceğim Kızılay'a, yürürken Pilli Bebek dinleyeceğim sırayla.. 

Hrant'a kıydıkları bir dünyada var olmaya çalışıyoruz ya, diyorum bazen, çabamız büyük. -hananehananehananeeycan- Ya da çabasızlığımız. Belki de böyle var oluyoruz. Kim bilir..ne yazık.
Şu erken yatıp erken kalkan insanlar, da diyorum bazen, ne kadar az tanıyorlar kendilerini kim bilir..ne yazık. 

"Ben doldurur ben içerim, günah benim kime ne" hiç olmazsa.

Bu saatlerde ne dinlesen vuruyor da.. Zeki Müren başka..başımda tacım.

Sonra n'oluyor, her şey dönüp dolaşıp kuru yaprakların hışırtısıyla bir eylül akşamında yürümeye bırakıyor kendini. Böyle akşamlarda yani..böyle saatlerde.. minyatür trenler vardır ya hani, oyuncak.. işte onlar gibi bu akşamlar. Gerçek bir yolculuk ve gerçek bir tren dersek bu metaforda geride bıraktığın herhangi bir zaman dilimine- zaman dilimi sana bağlı- böyle akşamlar da aynısının minyatürü..Minyatürünce yaşıyorsun. Değişmeyen şeyse son durak. Zaman dilimi ne olursa olsun trenin vardığı son durak yaprak hışırtılarıyla yürüdüğün bir eylül akşamı oluyor.. Garip bir hüzünlü huzuru var...geldi bak, gitme vakti..


21.01.2015 / 02.00

1 Ocak 2015 Perşembe

Düş

İlk kez oldu sanırım, başlığı önce yazdım.. kelimeyedir hayretim. Düş-mek, düş-lemek, düş kurmak, düş-üvermek, düş-eyazmak.
Şu içimi sarıp dışıma taşan yazma isteği, yazamayacağım vakitlerde gelmeye bayılıyor. Otobüs yolculukları gibi..bilen bilir, otobüslerde, arabalarda herhangi bir şey okuyamam, yazamam, herhangi bir şeye odaklanamam, başım döner, midem bulanır. Ne fena, değil mi? Hiç sevmem bu durumu.. Bu yüzden ya müzik dinler ya da uyurum, ya da -çoğu zaman- ikisi birden. Şey..Ne diyordum? Evet, içime dert oluyor şu vakitsiz gelen yazma isteklerim.. İçime konuşuyorum ben de öyle olunca. Sonra keşke diyorum, keşke içimin sesini kaydedebilseydim, lanet hafızam.. Velhasıl, şu sıralar sık geliyor yazma isteğim.. çok geliyor ki daha az üzülüyorum yazamadan içimin kuyularına akıttıklarıma.. Hatta şu sıralar istediğim zaman çağırabilir oldum içimdeki yazını. Sahile inip denize karşı da yazdım, kütüphanede ders kitaplarımın arasına iliştirip defteri öğretmenden saklanır gibi kütüphane görevlisinden saklanarak yazdım, alt ranzamda herhangi bir ışığım olmadığı için telefonumun flaşı gözümü çize çize de yazdım, teyzemin evinde yalnızlığımla başbaşa geçirdiğim şahane haftasonunda onun harika masası ve loş ışıklarında da yazdım.. A, bak şimdi hatırladım, son yazımda kendime verdiğim sözü henüz tutmadım, Ankara sokaklarında yazmadım henüz.. Yarın yapabilirim bunu. Çünkü Melis'e buluşmayı teklif ettim fakat reddetti, bir de hemşireye mesaj attım ama onunla ancak akşam üzeri mesai saatinden sonra buluşabilirim zaten, tabii han'fendi uygunsa..dolayısıyla yarın kendime ayıracak vaktim var.. Nereye gitsem acep?.. Buna sokakta o ân karar vereceğim. Ha, bir de şiir kitabı almalıyım yanıma..çok azı burada ama olsun.
Yine hesapsızca, aklıma düşenleri düşürdüm buraya.Affola. Düş-le-dim. Düş-ür-düm.
Bana yalnız kalıp bozlak söyleyebileceğim bir yer bulun! Çünkü çalışmam lâzım, anlıyor musunuz??
Emir kiplerine bakmayın, hitabımın seslendiği boşluğa güvenip kabalaştım..
Son emir kipiyle yazıyı bitiriyorum:
Denize Yakılan Türkü dinleyip uyuyun..
İyi geceler.
Kendime edit: bu yazı daha iyi olabilirdi, ama hâlin yok, iyi geceler.