28 Haziran 2014 Cumartesi

Sessiz Tango

Garip.
Vallahi garip..
Hayattan bahsediyorum. Hayat üzerine bahisler açmak için hâlâ çok acemiyim, biliyorum. Bu acemilik hiç dinmeyecek, bunu da biliyorum.

Sakinledim ben, beklenmedik bir biçimde.
Evden çıkıp kapıyı kilitlerken bunu düşünüyorum. Önceden daha heyecanlı, bazen fevri bile sayılabilecek tavırlara sahip bir kadındım.. Şimdi öyle değil, hareketlerim bile daha sakin. Anahtarı çantama koyup güneş gözlüğümü çıkartırken sergilediğim sakin tavır gibi.. Yoruldum. Sakinleşmenin sebebi bu sanırım. Geride bıraktığım şu dönemin bana etkisi bu olsa gerek.

Ah, hava çok sıcak!

Yine kafamın içinde o kadar ses var ki içeriden kulağıma çarpan tüm sözcükler anlamsızca oradan oraya esiyormuş gibi geliyor. Tüm bu sesleri bastırsın diye Zeki Müren'i çağırıyorum kulaklığıma.. Kendimi susturmakta üstüme yoktur.

"Melih'in metrosu" yaftasından kurtulamayacağını düşündüğüm metroya biniyorum, her şeyin teknolojiyle halledilip insanların iletişimlerinin yavaş yavaş tükenir hâle gelişine öfkelenerek.. Metro biletlerini gişeden değil de, kırışan kağıt parayı kabul etmeyecek kadar huysuz bir makineden alır olmuşuz. On sekizinde bir eski kafalıyım, evet.
Metronun estirdiği soğuk rüzgâr etkisiyle çizgifilmlerdeki gibi buz tutup kalcağım bir gün olduğum yerde.

"Solcu türküleri"yle sevdiğim, Hasan Abi'nin çayı getirirken dibine dökmekten asla vazgeçmediği kafe.. Kitabımı çıkartıyorum, Melis gelince kalkıp provaya gideceğiz, o vakte kadar okuyabilirim, bir saatim var.

İşte gidiyorum çeşm-i siyahım..
Rızasız bahçanın gülü derilmez..
Kanadım değdi sevdaya..
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması..
Yanıyorum hele!

Çalışmamız bitip de stüdyodan çıkarken yorgunluğumu bastırıyor keyif aldığın şeyle uğraşmak güzelliği.. Kollarım ağrıyor perküsyon yapmaktan, siz biliyor musunuz "Oi Oi Mupare"nin perküsyonunu tek başına üstlenmek ne demek?

Aylak Yaşam'a gidiyoruz Melis'le.. Memnunuz ikimiz de bugünkü çalışmadan, yemek ve şarapla ödüllendiriyoruz kendimizi..
Seviyorum bu kadını, Melis'i yani.. Şarabı daha bir..

Ne kadar dağınık yazıyorum yine.. Ne zaman, ne konuda derli toplu olabildim ki zaten? Çok konuşuyorum bir de.. Bır bır bır.. Anlamlı/anlamsız sözcükleri yan yana sıralıyorum, sonra bir de utanmadan yazı diyorum buna.. Yazın sözcüğü edebiyatla eş anlamlı ise yazı sözcüğünün de mutlaka edebiyatla bir bağlantısı olması gerektiğini bildiğim hâlde..
Edepsizim, edepsiz.

Sema Moritz dinlemişsinizdir daha evvel değil mi?
Hadi dinleyelim.
Sessiz Tango'yla başlayın.
Hayde!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder