31 Mart 2014 Pazartesi

Göz sanrıları






İnsanlar,durumlar;anlayışsızlıklar...
Zorlu süreçler,başlangıçlar;panikler ve korkular...
Bu cümleleri kurarken yaptığım noktalama yanlışları ve bu yanlışları kimsenin umursamıyor oluşu...
Benliğinin kimsenin ilgisini çekmeyişi ve kimsenin özünün senin özüne uymayışı.
Farklılık arayışları ve her seferinde bocalayışlar.
İkindi vakti kendine acıyış ağlamaları veya ağlayış acıklamaları,iç gıcıklanışları,bir dilencinin söylediği cümlenin müzikalitesi,Türkiye'deki müzikolog eksikliği...İçimizdeki eksiklikler,kalbimizin buz tutmuşlukları ve eriyik duygular.
Bir duyarsızlaşma,bir boşvermişlik;üç maymunun üç büyük ejderha olup toplumu yakıp kül edişleri..Tüm bunların bir göz kırpışlık zamanda gerçekleşmiş olması...

İşte göz kuruluğumun sebebi.


29 Mart 2014 Cumartesi

O ses ne?

Hiiiiiiiiiiiii
Aaaaaaaaaaa
-küt-

Düştüm.
Epey yüksekten hem de.. Üstümü başımı silkiyorum, toz filan yok.
"Neredeyim?"
der demez bütün harfleri, noktalaması, imlasıyla siliniveriyor aklımdan cümle.
Gerek yokmuş gibi.
Gerek yok çünkü.
Gerekli görünen tek şey ağlamak. Ama öyle böyle değil.
Ne biçim ağlamak!
İçimi dışarıya bütünüyle dökmek,
atmak
hatta daha kaba bir tabiri varsa onu yapmak işte.
 Sanırım buraya da ağlayabilmek için düştüm.
Çünkü farkında mısınız bilmem,
dünyada ağlanacak çok az yer var.
Bi' düşünün.
"Bilmemnenin omzu..."filan gibi bir romantizme girip saçmalamayın.
Ağlanmaz omuzda.
Omuzda susulur, 
sakinleşilir en fazla.
Ama ağlanmaz.
Hâlâ aksini iddia ediyorsanız aynı "ağlamak"tan bahsetmiyoruz.
O zaman yazının bu kısmında terk edebilirsiniz.

Daha edinemediğim okurumun bir bölümünü yazının burasında kovalamış olduğuma göre..
devam edebilirim.

Ben düştüm buraya ağlamak için.
Düştüm buraya kahkahalar dolusu kahkaha atabilmek için.
Buraya düştüm bağıra çağıra kendimle konuşabilmek için.
Düştü isem ben buraya topunuzun bakışlarından kaçabilmek için.
Düştüm bir Can Yücel şiiri kadar özgür olabilmek için.
Düştüm Pir Sultan'a ses olan kadının türküsündeki "Aahh, aman yalandan da yüzüme gülen.."
bölümündeki sesinin içimde dokunduğu yeri sizin içinizde bulamadığım için.
Düştüm, kısa cümlelerden yoksun olduğum hâlde kısa cümleler kurmaya mahkûm edildiğim için.
Ben düştüm.
Yalınlık için.
Yalnızlıktır aslında tabirin doğrusu ama siz yalnızlık kelimesinden yanlış şeyler anlıyor, 
ona kendini suçlu hissettiriyorsunuz.
Yine yanlış yapıyorsunuz.
Oysa yalnızlık yalınlığı ifade eder, 
ünlü düşmesinden size ne?

Şimdi düştüğüm bu yerin farkına varmamanızı,
burayı keşfetmemenizi diliyorum.
Ellerinizi sürmeyin yavaş yavaş aydınlattığım bu karanlığa.
Şiir aydınlatıyor bu karanlığı..
Cebir, Rahmet, Roxanne, Lacivert, Figan
filan.
Şarkılar aydınlatıyor bu karanlığı.
Türküler ışıtıyor.
Kadının sesindeki her nağme bir noktasından öbürüne dalgalar hâlinde ışık veriyor.
 Bizim ışıttığımız karanlığımıza dokunmayın.

Düştüm.
Ağladım.
Güldüm.
Bağırdım.
Konuştum.
Türkü söyledim.
Sevdim..

"insan insan derler idi
insan nedir şimdi bildim
can can deyü söylerlerdi
ben can nedir şimdi bildim

kendünüzde buldu bulan
bulmadı taşrada kalan
canların kalbinde olan
inanç nedir şimdi bildim

muhyiddin eder hâk kadir
görünür her şeyde hâzir
ayan nedir pinhan nedir
nişan nedir şimdi bildim"
Muhyiddin Abdal

O ses ne?

9 Mart 2014 Pazar

Kahreeetsiiiiin yapaaamıyoruuuum seniii sevmeyiii ağııır ödüyoruuum!

Başlık garip gelmiş olabilir ama Yıldız'ın şarkının o kısmındaki haykırışı içimde bir yerleri öyle bir çiziyor ki, yazının en afilli yerine iliştirdim ben de.
Akşamüstümelodileri'ne yakın zamanda bir yazı sözü verip (ve bunun için kendime vakit dileyip) bunu da buraya bırakıp kaçıyorum. Ben bir şarkı paylaştım ama, siz bir nimet olan "karışık çal" seçeneğine tıklayıp kendinizi Yıldız'ın sesine bırakın bence, tavsiyemdir..