İnsan hayatında belli bir zaman dilimi (ömrümüzün umuyoruz ki yalnızca bir senesi bu) bir sonraki zaman dilimine/lerine adanınca o dilim kendini kullanılmış hissediyor, bükülüyor boynu.
"İlerde sevmediği şeyleri yapmaya mahkûm olmamak için ömrünün bir senesinde sevmediği şeyleri yapmak" bu durumun açıklaması olsa gerek. Kusura kalma ömrümün bir senesi, tek gayem kendimi tüketmeden çabucak seni tüketmek, öyle denk gelmişsin , ister küs şansına, ister salla! Ama gel helalleşelim...
Formülleri soruya uyarlamaya çabalarken aşağıdaki seyyar satıcının ne sattığı sorusu takılıyor kafama..Ağzından tek bir sözcük çıkıyor, avaz avaz: "Tazee!" Sattığı şeyin taze olduğunu öğrendik, eyvallah. Ama hâlâ ne sattığı konusunda bir fikrim yok. Kafamı kaldırıp pencereden bakıyorum ama gür sesi uzaklardan geliyor, göremem.. "Simiiiit"i sıradan bulmuş olacak ki kendininkileri diğerlerinden ayırt edecek olan özelliği haykırıyor diye düşünüp geçiştiriyorum çünkü yarım saat içinde önümdeki testi bitirmeliyim..Halbuki o amcanın ne sattığı kosinüsün neye eşit olduğundan daha mühim benim için ama sistem bunu önemsemiyor..
Elbette teste dönemiyorum ve şimdiye dek bu yakınlarda duyduğum seyyar satıcıları anımsıyorum..
İki heceli "simit" sözcüğünün ilk hecesini yok sayarak yalnızca "Miiit" diye bağıranı..
ve sonra "Hurdaciiiii" amca.. Acaba gerçekten adını öyle mi biliyor yoksa kulağa öyle daha hoş geldiğini mi düşünüyor? Bir nokta için onu mu kıracağım, mühim değil..
Ahh bir de ne sattığını gerçekten hiç öğrenemediğim ve tüm dikkat kesilmelerime rağmen bağırışlarını her seferinde "Tekbiir!" diye anladığım satıcı..Tekbir diyor olamazsın değil mi? Bir de kimse cevaben "Allahuekber!" demediğine göre her seferinde aynı yanılsamayı yaşıyorum. De hele sen ne satarsın?
Favorimi sona sakladım: Ankara'ya geldiğim ilk günden beri sesini duyduğum, ya tiyatrocu ya da seyyar satıcı olmak için yaratıldığına inandığım (uçuk alternatifler belki, ama öyle..) güzel sesli adam..Onun kendine has bir tekerlemesi var:
Mısıır mısıır mısıııır! Haydi ama süt mısırıı!
Sen, ben, sokak böylesine renkli, algılarım böylesine açıkken bu senenin boktan geçeceğini iddia edenler yalan söylemekteler dostum.
Haydi ama,
Süt mısırı.
23 Eylül 2013 Pazartesi
21 Eylül 2013 Cumartesi
kısacık karalama
Bir çift lafım
olacak,size “uyar” uymaz;
Kısacık yoğun bir
akşam
herkesin yüzünün bir
anıya karıştığı
yoğun bir akşam …
Kafasındaki
düşünceler,etrafındaki insanları birer taklacı güvercin yapıp gökyüzüne
salıveriyor;
düşüncelerini seviyor.
Bu kısacık yoğun
akşamda yoğun düşünceleri hafifletiyor kafasındaki hayalleri,
Göğe çıkarıyor,gökte
salınıyorlar
Ve pamuktan
düşünceler,en yoğunundan.
Kısacık serin bir
akşam
kelebeklerın atlarla
yarıştığı
yoğun bir akşam
bazı mektuplar damgalandı postanelerde
oturuldu birtakım
şarkılar söylendi
bir adam bir kadının
kapısını vurdu
kısacık bir akşam
Düşüncelerini aldı
koltuğunun altına,bir köşeye oturdu.
Serin rüzgar yüzüne
yüzüne esti,üşüdü.
En son kimden mektup
almıştı? Düşündü.
Kısacık yoğun bir
akşam
Şaşırdım hüznümü
nerelere bıraksam
…düşündü,cevabını o
da bilmiyordu.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
